4 Aralık 2014 Perşembe

ÇOCUK DA YAPARIM KARIN KASI DA!


Bugün size bana ilham veren ve eminim sizi de etkileyecek bir kadından bahsetmek istiyorum. Gökçen Arıkan...

Onunla benim eskiden spor yaptığım bir salonda tanışmıştık. Eğitmenlik yapıyordu. Klasik spor eğitmeni hanımefendiler gibi incecik ve sinir bozucu bir fiziği vardı.(kabul edin hanımlar hepimiz kadın hocaların popolarına bakıp sinir oluyoruz) 

Çok sohbet etme şansımız olmasa da güleryüzlü ve pozitif biri olarak anımsıyorum onu. Aradan yıllar geçti ve Gökçen ile Facebook'ta karşılaştık. 

o da evliler kervanına katılmış ve anne olmuş. 4 yaşına bir kızı 2 yaşında bir oğlu var. Ve sıkı durun bombayı patlatıyorum: Hala karın kasları var! poposu hala hepimizi kıskandıracak şekilde!





Hemen sorum: Ne yaptın? diye..O da meğer hamile hanımlara bunun sırrını öğretiyormuş. Evet, kendisi şu an bir life coach. Yani sizin spor programınızı beslenmenizi ve motivasyonunuzu kontrol altında tutuyor. Özellikle bebekli hanımlar ve bebek bekleyenlerle çalışıyormuş. Yakın bir zamanda anne olmayı düşünmüyorum ama aranızda düşünenler varsa Gökçen Arıkan'a Facebook'tan ulaşabilirsiniz. İnstagramda da fit_anne ismiyle bir hesabı var.

Aşşağıda Gökçen'in sinir bozucu güzellikte fotoğraflarını paylaşıyorum. Hep beraber söyleyelim: "Çocuk da yaparım karın kası da!"


27 Kasım 2014 Perşembe

KADINLAR!!! SAVURUN TEKMENİZİ


Kadın narindir, kadın erkeğin yanında daha kırılgan, korunmaya muhtaç ve çıtı-pıtı(bu da ne demekse) olmalıdır...Bize böyle öğretildi. Yanlış mıyım?

Valla ben kendimi bildim bileli epey kırılgan bir yapıya sahibim. Ancak bu kırılganlığım bedenimde değil de kalbimde. Alınganım, kolay üzülürüm, kolay kızarım ve kolay affederim...Boşu boşuna boynuma Drama Queen yazdırmadım. Ancaaak! söz konusu olan fiziksel güç olduğunda erkeklerden "eksik" kalmam gerektiğine kesinlikle inanmıyorum.

Birkaç haftadır boks yapıyorum. Şaşkınbakkal'da Apache Serkan'ın Fight Club salonuna gidiyorum. (google a yazın çıkıyor) 

Eskiden de denemiş, bayılmıştım ama devam edememiştim. Şimdi her hafta 2 saat kum torbası en yakın arkadaşım hatta sevgilim oluyor.

Fotoğraflarımı paylaştığım zaman bazen altında "erkek oldun", "abartma" gibi yorumları hatta daha da ahlaksızlarını okuyorum. Kısa saçlı diye, biraz erkeksi diye ve dövüşmeyi seviyor diye insanları etiketlemeye bayılıyoruz. Bunu da anlamış olduk:)
Zerre kadar umurumda değil. Hanımlar, siz de stress atmak, kendinizi güçlü hissetmek ve erkeklere oranla daha "kırılgan" olan kalbinizi çevreleyen bedeninizle barışmak istiyorsanız buyurun kum torbasına. Sıkı bir tekme atabilmenin verdiği hissi çok az şey veriyor inanın! (denedim onayladım) 




20 Kasım 2014 Perşembe

BİR HAYALİM DAHA GERÇEK OLDU!

Bugün çok mutluyum çünkü çocukluk hayallerimden biri daha gerçek oldu. Hey Girl dergisini okuyup "Yüz Güzeli" yarışmasına katılmayı (Hani Şebnem Dönmez'in keşfedildiği) hayal eden biri olarak profesyonel modeller gibi poz verdim. Daha ne olsun:)

Hakan Yüksel fotoğrafları çekti. Pınar Turan stylingde yardımcı oldu ve Emin Çetinkaya o harika makyajı yaptı...Üstelik hepsi dostum...
Hani diyorum ya bazen "Bu yol camiada hiç alışılmadık şekilde de yani sadece duygulara kulak vererek de yürünür" diye..Yanlış mıyım?


Salih abi( partnerim Salih Keçeci) hep "Ben dost biriktirdim" derdi. Çok haklıymış...Ben de öyle yapıyorum. Yakında çok enteresan kareler gelecek. Pek alışmadığınız bir Pelin göreceksiniz...Şimdiden uyarayım:) 


18 Kasım 2014 Salı

FISTIK EZMESİ İLE AŞK



Efendim bütün diyet uzmanlarının söylediği gibi kahvaltı en mühim öğün. Ben eskiden (daha kilolu iken) bu öğünü atlamayı marifet sayardım. kahve ve sigara(biliyorum ki rezalet ve ayıp artık bırakmam lazım!!!) ile geçiştirir ve aç gezersem daha çok kilo vereceğimi zannederdim.

büyük aptallık ediyormuşum. Bedenimiz adeta bir makine. Yakıtını koymazsak işlemez ki. Siz sabah düzgün bir şeyler yemeyerek tüm gün metabolizmanızı yavaşlatıp poponuzda biriken yağlara daha sıkı sarılıyorsunuz. O yüzden ne yapıyoruz: "sıkı bir kahvaltı"
Benim gibi günde minimum 2 saat spor yapanlar için en ideal kahvaltı besinlerinden biri fıstık ezmesi. (bir çorba kaşığını geçmiyoruz tabii) ancak piyasadakilerin içinde tuzdan yağa birçok katkı maddesi var. Oysa ihtiyacımız olan tuzsuz fıstığın ezmesi...Tam evdeki blenderı bozacakken Merve imdadıma yetişti.

Merve Seda Temel...Balıkesir Üniversitesi tarih bölümünü bitirmiş genç bir girişimci. Spor meraklısı ve mutfakla arası çok iyi. Ailede aşçı olduğu için bu yetenek sanırım genetik. Kendisi katkısız fıstık ezmeleri, proteinli kurabiyeler(içinde protein tozu olan çok lezzetli şeyler) yapıyor. Sosyal medya hesaplarından ulaşın, uygun fiyatlara size de yollasın. 5 çayında proteinli kurabiye yemek fena olmaz hani:) 


15 Kasım 2014 Cumartesi

KİLO VERME KONUSUNDA DESTEK LAZIM


Efendim konumuz yine kilo verme mücadelesi...Malum şu sıralar bu meseleye her zamankinden daha sıkı sarıldım çünkü sizlerden gelen soru ve yorumları gördükçe paylaşmam gerektiğini anlıyorum.

o yüzden elimden geldiğince tercih ettiğim ürünleri, spor programlarımı hatta kaçamaklarımı bile yazıyorum. 

etrafta birçok zayıflama hapı var. Reklamları hemen hemen her sitede mevcut. Açıkçası ben böyle ürünlere pek güvenmem. Daha doğrusu bir ürünle kilo verileceğine inanmam. Kısacası o hayalini kurduğumuz MUCİZE HAP henüz icat edilmedi:) Ancak bazı ürünler spor ve beslenme sürecinde destekçiniz olabilir. Bunlardan bazılarını deniyorum. Mesela Nova Teatox ve Juico.
Juico'yu daha önceki bir postta yazmıştım. 3 günlük bir detoks programı hani şu şişeleri çok renkli olan:) Ben denedim ve başarılı oldum. 3 günün sonunda 1,5 kg gibi bir kaybım oldu ancak bunun çoğunun su olduğunu biliyorum. Yani o rakam kilo kaybı anlamına gelmiyor. Fakat detoksun arada sırada yapılması gereken ve bednei tertemiz kılan bir süreç olduğuna şahit oldum. Juico'larla geçirdiğim sürenin sonunda bedenimdeki ödemi attım, tuvalet problemim( diyette hep karşılaşılır) halloldu ve kendimi daha zinde hissettim. Bunu bir nevi temizlik gibi düşünün. Arada sırada yapılması lazım ki beden kendini tazelesin...
Nova Teatox ise sabah ve akşam içtiğim bir çay. Tadı çok hoş değil gerçi bitkisel çaylardan hoşlanıyorsanız seversiniz ben ıhlamur bile pek içemem. Sabah içtiğim çay beni daha zinde kıldı. Akşam içtiğim ise yine tuvalet problemine çözüm oldu. Genel anlamda memnunum. Bedenim daha az ödem tutuyor ve kendimi daha aktif hissediyorum. Ancak dediğim gibi bunlar zayıflama yöntemleri değil sadece ihtiyaç anında size yardımcı olan ve bence işe yarayan destekler...
instagramdan, twitterdan soruyordunuz cevaplayayım dedim:) 
hepinize kilo verme mücadelenizde sabır ve başarı diliyorum. Ne de olsa bu yolda birlikte ilerliyoruz...




11 Kasım 2014 Salı

KOMİK AMA ÇOK FAYDALI BİR HAREKET


Bir şeyi itiraf edeyim: Spor videolarımın altına kalp kırıcı yorumlar geldiği zaman ilk önce kızmıştım hatta vazgeçmeyi bile düşündüm ancak nedense pes etmedim. Şimdi, iyi ki etmemişim diyorum.

Çünkü insanlar makyajla spor yapan, aynada kendine bakmaktan hareketi tamamlamayan ya da salona sadece "sosyalleşmek"(kibarca yazmak istedim!!!) amaçlı giden hanımefendilere alışmışlar. Karşılarında kan ter içinde hoplayıp zıplayan bir kadın görünce şaşırdılar. Şimdi yavaş yavaş "gerçek" kareleri ve "gerçek" sporu seviyorlar.
Bu videodaki hareket basit gözüküyor biliyorum ama kalça ve bacaklar için inanılmaz faydalı ve çok da zor. Bu arada "Bacakların kalınlaştı spor yapma" diyenlere de cevabım: ince ama sarkık olacağıma kalın ama sert olurum daha iyi.

Haydi spora!

10 Kasım 2014 Pazartesi

DETOKSTAYIM ŞEKERİM




Detoks...bu kelimeye birçoğumuz aşinayız değil mi? Peki gerçekten ne anlama geliyor? "Detokstayım şekerim" dediğimizde neyi kast ediyoruz aslında? Merak ediyor musunuz?

Juico ismini İnstagramda birilerinin paylaştığı güzel rengarenk şişelerin üzerinde okumuştum, firmaya aşinaydım.
Denemek ister misiniz? sorusuna o yüzden "evet" dedim ve ekledim "Ben 3 gün yapamam bana bir günlük program uygulayın" Kabul ettiler ve başladık. Sabah erkenden şişelerim geldi. Üzerinde sıraları yazılı 6 rengarenk şişe.

Sabah ilk karışımı içtim ve ardından spora gittim. Biliyorsunuz, spor antrenmanlarım da öyle "hafif" geçmiyor. Ancak baktım ki hiç yorulmuyorum aksine bir enerji ki sormayın.
Şu an bu postu yazarken 4. şişemdeyim. Daha iki şişem daha var. Yarın ara verip salı ve çarşamba programa devam edeceğim. Kendimi şimdiden çok daha hafif hissettiğimi söylemem lazım....Merak edenler Juico'nun sitesini mutlaka incelemeli benden söylemesi..


9 Kasım 2014 Pazar

NEDEN BU KADAR SPOR YAPIYORSUN?





Şu sıralar en çok duyduğum soru bu. Kimileri bir yarışmaya hazırlandığımı kimileri aksiyon filminde oynayacağımı söylüyor. Enteresan hayal güçleri var. Açıkçası cevap çok basit hayatımdaki birçok sorunun cevabı ile aynı: CANIM İSTİYOR DA ONDAN!

Yaşlandıkça insanın huyu değişirmiş derler. Sanırım biraz doğru. 30'ı devirdikten sonra hafif huysuzlaştığım, daha az sabırlı ve biraz daha sivri dilli olduğum doğrudur. Geçenlerde eski bir dostum "Bu spor seni sert yaptı" dedi. Ah ah keşke yapsa! Sertlik iyidir, özellikle kalça ve bacaklarda: )

Bu arada spor yaparak erkeksi olduğumu düşünenler ve beni bu yüzden eleştirenler var. Onlara da buradan selam olsun. Ben halimden memnunum, her insanın hayat tercihlerine saygı duymak lazım...(söylemekten dilimde tüy biten cümlelerden favorim)
kilo vermekle ilgili benden destek bekleyenlere de müjdem var. Kitap bitiyor. Birkaç aya kadar son cümleyi yazarım, ancak şimdiden uyarayım. Nasıl kilo verirsiniz? Tarzında bir kitap değil bu. O işin formülü belli spor ve beslenme. Tabii ki uzman eşliğinde. Ben başımdan geçenleri, pes ettiğim anları, insanların hayatımı zorlaştırmak için sarfettikleri çabayı yazdım. Trajikomik bir hikaye. Epey eğleneceğiz, az kaldı az!

6 Kasım 2014 Perşembe

KİTAP YAZMAYA NİYET ETTİM





Bazen düşünüyorum da kendimi bildim bileli en çok özendiğim insanlar yazarlardı. Lisede Erdal Öz'e platonik bir aşk duyuyordum. Yazılarımı adama zorla okutmuş  her imza gününe gitmiş hatta o ve kitaplarıyla ilgili dönem ödevleri yapmıştım. Zamanla bu hayalimden uzaklaştım. Zira anlatacak bir hikayem olmadığını düşünüyordum
DerKen 3 yıl önce yazmaya başladım. Neyi? derseniz kilo verme hikayemden yola çıkarak hayatımı. Bir insanın hayatını anlatması için illâ çok hareketli bir yaşamın son demlerinde olması mı gerekiyor inanın bilmiyorum. Şu an 35 yaşındayım ve bu güne kadar olan biten ne varsa yazıyorum. Komik bir şey ortaya çıkmaya başladı. Birçok kişi "Bu kadar açık etmeseydin", "Yok canım abartıyorsun" diyecek biliyorum...
Ne zaman çıkar? inanın bir fikrim yok. Şimdilik kendime her gün 10 sayfa yazma zorunluluğu koydum. Bölük pörçük olsa da devam ediyorum. 100 sayfaya ulaşsın ondan sonra belirlediğim kurbanlara okutup fikirlerini alacağım. Öyle kalın bir kitap beklemeyin benden, sabırsız insanım. Bir an önce sizlere ulaşsın birlikte eğlenelim istiyorum.

Bu arada kitap yazarken karizmatik falan gözükmüyormuş insan. Fotoğraftan da anlayacağınız üzere pembe ponponlu terliklerimleyim. İlham kaynağım onlar, şimdilik!

5 Kasım 2014 Çarşamba

YENİ SEVGİLİM...

Evet başlık güzel ve heyecan verici
biliyorum ama ne yazık'ki şu an öyle biri
yok ama Kumtorbası yokluğunu aratmıyor!
Şaka bir yana Dövüş işine feci merak sardım.
Serkan Yavuz ile çalışıyorum.







Fight Club adında bir Salonu var.ANADOLU YAKASINDA ...
Gelin birlikte ....
'' DÖVELİM'' :)))

2 Kasım 2014 Pazar

BAŞARMAK İÇİN BİRAZ "SAĞIR" OLUN





    Kilo verme meselesinde şöyle bir gerçek var. İnsanlar önce desteklerini esirgemezler sonra ise derhal "köstek" durumuna geçerler. Sizinle spora yazılan arkadaşınız, "kızım artık yeme" diyen aileniz hatta selülitlerinizi dalga konusu haline getirmiş erkek arkadaşınız(kocanız vs) dâhi belli bir noktada olması gerekenden "fazla" konuşmaya başlar. Ne yapacaksınız: Kulakları tıkayacaksınız.

Ben hâlâ hemen hemen her gün yaşıyorum bunu. Sosyal medyadan "Bileklerin çok kalın", "spor yapıyorsun ama o kollar gitmez" ya da "spor spor nereye kadar yahu" şeklinde bence manasız ama yapanlara göre sanırım dünyanın en önemli(!) tespitiyle karşılaşıyorum.

Dürüst biriyimdir. Elimden geldiğince yalan söylememeye çalışırım ama dürüstlük ve samimiyet adı altında patavatsızca konuşmak bana göre değil. Kendi dertlerimi, sorunlarımı ve eksikliklerimi başkaları hakkında yorumlar yaparak gidermem. Gideremeyeceğimi bilecek kadar zekaya sahibim çok şükür.


Siz de lütfen mücadelenizde sadece kendinize sarılın. Geçenlerde bir TV programına katıldım. Orada da sordular "Nasıl başardın?" diye...Cevap basit: Kendime inandım.

Bu arada kilo verme hikayelerinizi paylaşıyorsunuz benimle. Bayılıyorum hepsine. Hele spor yaparken çektiğiniz fotolara aşığım!!!

 Yazmaya devam edin, mail atın. Hepsi bu blogda yayınlanacak yakında...Canım destekçim Pelinisstt 'e de ulaşabilirsiniz ( Twitterdan)




   

31 Ekim 2014 Cuma

BASİT BİRKAÇ KURAL İLE BAŞLAYALIM






Tartıdan kaçmayın

Birçok kez duymuşsunuzdur, Hani çok sık duyunca anlamını yitiren cümleler var ya. Bu da onlardan. Ancak ne yazık ki yüzde 100 doğru. Hayatınızda bir sorun varsa onunla yüzleşin. Jean pantolonunuz sıkmaya başladıysa, ayakkabılarınızı bağlarken hafiften ter basıyor, göbeğiniz size baskı yapıyorsa tartı sizi çağırıyor demektir.
Sokakta insanları tartarak para kazanan küçük çocuklar vardır. Onlar hayatımın bir döneminde “öcü”lerimdi. Bir tanesinin beni upuzun bir cadde boyunca kovaladığını ve ardımdan sırıtarak “Ablaa tartalım” dediğini anımsıyorum. Ne kabus ama! Kısacası tartılmanın kolay olmadığını biliyorum. Göreceğiniz rakamı az çok tahmin eder ve “Bunu ben kendime nasıl yaptım?!” dememek için kaçarsınız. Ancak tekrarlıyorum yapmayın! Önerim çok sevdiğiniz bir dostunuzu ya da eşinizi yanınıza alın ve bırakın acı gerçeği(!) sadece o görsün. İki haftalık bir diyetten sonra da yeniden birlikte tartılın. Hem takdir edilme duygusu sizi harekete geçirecek hem de o ilk şoku hiç yaşamamış olacaksınız.


Kimseye “diyetteyim” demeyin


   Çünkü değilsiniz. Durumunuz bazı yiyecekleri bir süreliğine hayatınızdan çıkarmaktan ibaret değil. Siz düzeninizi değiştireceksiniz. Yemek için yaşamaktan yaşamak için yemeye transfer oluyorsunuz diyelim. Hem bu kadar büyük bir olayı cılız bir “Diyetteyim almayayım” ile geçiştirmek haksızlık olmaz mı?
Bir de ne hikmetse insanlar sizin diyette olduğunuzu duyduklarında birbirinden cazip(!) önerilerde bulunmaya başlarlar. “Bir hamburgerden ne olur canııım?”, “Boşver yahu! Haftaya birlikte başlarız”, “Aslında senin fazlan yok ki şekerim” gibi. En iyi taktik: “Canım istemiyor” demek. Evet, isterseniz o pastadan yiyebilirsiniz ama bugün canınız çekmiyor. 


En büyük yalan: “Yarın başlarım”


Diyelim ki oldukça kalorili bir yemek yediniz üzerine de canınız tatlı çekti ve bu satırları o tatlının son çatalını midenize indirirken okuyorsunuz. Mühim değil, geç kalmadınız. Bu, her an başlayabileceğiniz bir yolculuk. Yani “Yarın”, “Pazartesi”, “Tatil sonrası”, “Yaza doğru” gibi zaman kalıplarına kendinizi hapsetmeyin. Değişmek istiyor musunuz? Şu andan daha uygun bir zaman asla olmayacak, benden söylemesi.


Hareket etmeyi sevin


Kan ter içinde kalmayı, saatlerce aslında hiçbir yere varmayan bir bandın üzerinde koşmayı ve gece yatağa yattığında bacaklarının, kollarının ince ince sızlamasını kimse sevmez değil mi? Cevap veriyorum: Ben bayılıyorum! Kendinize bir şans verirseniz siz de seveceksiniz. Aslında durum basit: Vücut spor yaparken ‘mutluluk’ hormonu olarak  da bilinen endorfin salgılamakta. Spor salonlarının çıkışlarında kendine güveni tam, yüzünde “doğru bir iş yapmış olmanı huzuru” ile kocaman gülümseyen insanlara rastlamanızın sebebi de bu. Bir dip not daha ekleyeyim: Beden, yağ yakmaya 20 dakika sonra başlıyor. Yani 20 dakika “Ne yapıyorum yahu ben burada?”, “Çok yorgunum keşke yarın gelseydim” gibi negatif düşüncelerle mücadele edebilirseniz hormonlarınız sizi ele geçirecek ve ister istemez işin keyfine varacaksınız. 6 yıldır hemen hemen her gün 2 saatini salonda geçiren biriyim, bana güvenin. Önümüzdeki haftadan itibaren spor salonunda yaptıklarımı, hangi bölge için hangi hareketleri kaç tekrar olarak uyguladığımı ve sonuçlarını da sizlerle paylaşıyor olacağım.

 

 

30 Ekim 2014 Perşembe

NASIL KİLO VERDİM?





   En sık karşılaştığım sorulardan biri: “Pelin! Nasıl o kadar kilo verdin?!”
  
    Bir zamanlar ciddi kilo problemi yaşamış, daha açık dile getirmek gerekirse şişman diye asosyal olmaya itilmiş, dışlanmış, insanların ister istemez “ötekileştirdiği” biriyim ben.

    Üniversitenin ilk günü 112 kilo idim. O yaşlarda yeni bir ortama girmenin ne denli stresli olduğunu düşünün bir de üzerine bu kadar kiloyu ekleyin. Tahmin etmek zor değil; oldukça yalnız bir okul yaşantım oldu. Samimi dostlarım yoktu, beni gerçekten sevdiğini düşündüğüm erkek arkadaşlarım da…

      Ardından yıllar geçti ve bir gün aynada şu an sizin gördüğünüz kadınla karşılaştım. İnsanların garipsemediği, yolda yürürken kafalarını çevirip bakmadıkları kısacası “normal” sayılan, en azından alışık olduğumuz bedende kıyafetleri utanıp sıkılmadan satın alabilen bu kadınla…

     Evet, günümüzde kilo vermeye dair birçok kitap var. Hemen hemen her gün yeni bir diyet ile tanışıyoruz. Kimisi doğru kimisi ise sadece umut tacirliği… Yargılamak bana düşmez, doktor da değilim. Sadece yaşadıklarımı paylaşmak derdindeyim. O yüzden elimden geldiğince düzenli bir şekilde blogda kilo verme hikayelerimi anlatacağım ve tabii ki bu işin en motive edici ve eğlenceli kısmı olan "ÖNCESİ SONRASI" fotolarında da bol bol göreceksiniz:)

sizden konuyla ilgili aklınıza gelen her türlü yorumu ve soruyu bekliyorum. Siz sorun ben de biliyorsam cevaplayayım:)

     Belki de aranızda inancını yitirmiş, denemekten sıkılmış, bedenine dolayısıyla da hayata küsmüş birileri vardır ve bu hikâye onlara yol gösterir. Kim bilir? 


29 Ekim 2014 Çarşamba

"KAFA" YAZILARDAN...SOSYAL MEDYA CANAVARLARI


HER AY YAYIMLANAN "KAFA" DERGİSİNDEKİ YAZILARIMDAN BİRİ...


Sabah kalktım portakal suyumla (sağlıklı yaşama hadisesine tutulanlardan biriyim) bilgisayarın başına geçtim. Otomatik olarak, evet hiç ama hiç düşünmeden Facebook’u açtım. Mesajlar bölümü dolmuş. Çoğu sevgi ve iyi niyet dile getirme amaçlı yazmış ama arada hayatında en nefret ettiği kişinin ben olduğumu söyleyen, saçlarımdan, dövmelerimden, ses tonumdan nasıl tiksindiğini özene bezene anlatanlar var… Gülümsedim. Portakal suyundan bir bardak daha içsem fena olmaz…

    Gelelim kafamdaki soruya: Sosyal medya bize hiç karşılaşmadığımız, öksürüğünü duymadığımı, sessizliğine şahit olmadığımız, kokusunu içimize çekmediğimiz bırakın bütün bunları göz göze dahi gelmediğimiz birine hakaret etme hakkını verir mi? Biz hep böyle saldırgan mıydık yoksa sosyal medya ile ulaşabildiğimiz sözüm ona “ünlü”lerin varlığı içimizdeki canavarı mı ortaya çıkardı?

    Hemen hemen her gün hakaret mesajları alan biriyim. Yalnız değilim. İnsanlar “kötü şeyler söyleniyorsa başarılısın” diyorlar, sakinleşiyorum ama itiraf edeyim içim içimi yiyor. Demin yazdığım sorunun cevabını almak istiyorum.

   Neden? Neden hayatımızda somut bir varlığı bulunmayan bir insana nefret gibi çok kuvvetli ve bence değerli bir hissi duyarız? Bizi o hiç tanımadığımız insana bunları yazmaya ne iter?

BU KADAR MI MUTSUZUZ KİMLİKLERİMİZDEN?

    Yapı itibariyle kıskanç biriyim. Kendimle de çok barışık sayılmam. Komplekslerim var, gırla… Yolda yanımdan geçen güzel kadını süzer içimden bir kusur ararım, eski erkek arkadaşımın yeni kız arkadaşı için hiç iyi dileklerde bulunmuyorum… Bunların hepsi tamam ama bir gün dahi aklıma sırf ulaşabiliyorum diye bir “ünlü”ye (ünlü olma meselesi çok daha uzun bir yazı konusu. Kime göre neye göre ve neden "ünlü")  ana avrat sövmek gelmedi. Ben mi anormalim?  
   Yazının sonunda tekrar soruyorum: Biz ne ara bu kadar nefret dolu bir toplum olduk? Ne ara bize benzemeyen, farklı olanı sorgusuz sualsiz yok etme içgüdüsü geliştirdik? Neden anlamaya çalışmak yerine yok etmenin daha kolay olduğunu zannediyoruz? Bu kadar mı korkar olduk kendimizden? Ruhumuzdan ve en çok da KAFA’larımızdan??

10 Şubat 2014 Pazartesi

YENİ PROFİL RESMİMİN HİKAYESİ

Sosyal medyadan kimi zaman şikayet etsek de hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri oldu. Bendeniz biraz önce Facebook profil fotoğrafımı değiştirdim. Buradan da paylaşmak istedim yeni halimi. Zira bence şu sıralar aklımda, kalbimde olan biten ne varsa özetliyor.
Biraz hınzır, biraz hüzünlü, biraz kararsız, biraz çekingen ve biraz şımarık hissediyorum. Aşağıdaki fotoğrafın tüm bunları barındırdığı kanaatindeyim.



Bu fotoğrafın hikayesine gelince. Efendim geçenlerde kadına şiddete karşı bir kampanyada poz verdim. Bir çok isimle birlikte. Yakında o fotoğraflar ortaya çıkacaklar. Elimizden geleni yaptık çok güzel bir ekiple çalıştık ve her gün gazetelerde gördüğümüz "acı"ların üzerini biraz olsun çizmek istedik. Hemen "Bu pozlarla kadına şiddetin ne alakası var?" demeyin ve okumaya devam edin lütfen...

Çekimden sonra ben kamerayı görünce biraz fazla(!) şımardığım için fotoğrafçı arkadaş çekmeye devam etti. Bu fotoğrafları sizler için çektirdim. Annem birkaçını bastırıp evin duvarlarına asmak istiyor o ayrı. Ah anne ah...Milliyet'te yazarken minik imza fotoğrafımı da keser saklardı. sanırım bu huyundan hiç vazgeçmeyecek hiç!:)





9 Şubat 2014 Pazar

EN SEVDİĞİM DÖVME

En sık duyduğum sorulardan biri "En sevdiğiniz dövmeniz hangisi?. Açıkçası sayıları epey fazla olduğundan seçmekte zorlanıyorum. Ama galiba en sevdiğim dövmem altta fotoğrafını gördüğünüz .



Kendisi tam ensemde yer almakta. TV8'de işe başlamadan önce Milliyet Gazetesi ile yollarımı ayırmak zorunda(!) kaldığım zaman yaptırmıştım. Ogün kafamda şu sorular vardı: "Bundan sonra ne olacak?" , "Nasıl para kazanacağım?", "Anneme ne diyeceğim?", "Bu yaşta sil baştan olur mu?" gibi...Ve kendime çok kızıyordum çünkü başarısız, işe yaramaz ve yeteneksiz hissediyordum.

Bir süre hem de çok kısa bir süre sonra ne oldu bilin bakalım? TV8 ile yollarım kesişti ve şu an yapmakta olduğum işe başladım.
 Çocukluğumdan beri anneannemden annemden hep "Her şerde bir hayır vardır" lafını duyarım.Anlamını düşünmezdim bu cümlenin. Ama artık biliyorum.

Ensemde de yazılı olduğu gibi. Her son bir başlangıç. Şu an hayatınızda bir şeyler bitiyor olabilir. Buna üzülmeyin. Ayrılmak zorunda kaldığınız yer, kişi, durum, mekan her ne ise çok daha iyisi, sizin için çok daha "doğru" su yakında hayatınıza girecek. Tüm bu olan bitenler bunun işareti. Sadece biraz sabır gerek...
Kendinize ve en çok da sizi yaratana güvenin. Endişelerinizden arındığınız an o "yeni kapı" karşınızda belirecek...Test ettim onayladım efendim:) 







8 Şubat 2014 Cumartesi

ESTETİK MACERALARIM BÖLÜM 1









Nasıl ama fotoğraf sizi korkuttu değil mi?

Konuya pat diye girmek en iyisi:) Efendim, hani bazı kadınlar vardır illa aynı kuaföre gitmek isterler. Başka biri saçlarına dokunursa rahatsız olurlar, alışkanlıklarına çok fazla bağlıdırlar ya. Bendeniz onlardan değilim. Her zaman değişik olana karşı büyük bir ilgi duydum (Dövmelerden belli zaten) 
Biraz da gözü karayım. Uzun uzun düşünmeden, bazen sonunu hesap etmeden karar verir uygularım. Bugüne kadar başıma büyük bir dert açmadım sanırım şansılıyım. Her neyse TV8'de Aramızda Kalsın programını bence partnerim Salih Keçeci'nin sohbetini izleyenler biraz sonra anlatacağım konuya zaten vakıflar sadece detayları bilmiyorlar. Bu blogu şans eseri okuyanlar ise şu an öğreniyor. 
Bundan birkaç hafta önce estetik Emel Acar'ı konuk ettik. Çok güzel bir kadın. Ben daha önce canlı görmemiştim ama fotoğraflardan bir farkı olmadığını söyleyebilirim. Lafı uzatmayalım, Emel hanım beni en az kendisi kadar güzel bir kadınla Pervin Dinçer ile tanıştırdı.
Onu tanıyan tanıyor çok anlatmama gerek var mı bilemiyorum ( Arama motoruna adını yazın ve eserleri görün) bakın aşağıda fotoğrafımız da var:)





Pervin ile tanıştıktan sonra hayatımda birçok şey değişti. Öncelikle asırlardır(Tamam biraz abartıyorum) yaptırmadığım cilt bakımı olayına girdim. Maskeler, nemlendiriciler. Sonra da biraz botox...




Yukarıda elinde iğne ile göreceğiniz sarışın güzel hanımefendi ise Hande hanım. Ben ona şaka olsun diye "Sadist Hande" diyorum. Kendisi iğne ile hastalarına yaklaşmayı pek seviyor! Ancak hemen söyleyeyim: Eli inanılmaz hafif...
Hani programda "Sana ne oldu da güzelleştin?" diyorsunuz ya arkasında böyle bir ekip var. Bilin istedim...

1 Şubat 2014 Cumartesi

BENİM BİR DOSTUM VAR

    Benim hayvanlara karşı duyarlılığımı bilen biliyor. Bu konu açıldığında kimi zaman konuşmakta zorlanıyorum kimi zaman ise “haddinden fazla” konuşuyorum.
    Birçok kişinin aklından “Önce insan!” cümlesinin geçtiğinin de farkındayım. İnanın bana bu çok uzun bir tartışma konusu. Bana göre mesele “canlılar”. Yani hiçbir canlı bir diğerine eziyet etme hakkına sahip değil. Bunun sıralaması yok.
    Geçenlerde Erol Günaydın’ın kızı sevgili Günfer Günaydın’dan bir mail geldi. Beni “Bana Göz Kulak Ol” derneğinin çalışmalarından haberdar etmek istemiş. İyi ki de etmiş.
    Aşağıda göreceğiniz kısa film yunusların esaretini ve tatillerde kendimizi biraz olsun eğlendirmek amacıyla gittiğimiz yunus parklarının aslında onlara ne yaptığını anlatıyor.
    Kısa ama insanı sarsan bir film. Katkıda bulunan “ünlü” isimlere buradan ben de teşekkür etmek istedim…


YETERİNCE İYİ MİYİZ?

    

Bence dünyanın cevaplaması en güç sorularından biri yukarıda okuduğunuz. Kim kendisi için “Ben kötüyüm” der ki? Hangimiz içimizdeki karanlık yanı kabul ediyor ki?

    Hadi ettik diyelim sonrasında hemen mazeret bulmaya çalışmıyor muyuz? “Dedikodu yapıyorum çünkü değer verdiklerim beni incittiler ve insanlara güvenmiyorum” ya da “Sinirliyim çünkü bu trafik (Parasızlık, kalabalık, alt komşu… buraya dilediğiniz mazereti yerleştirebilirsiniz) beni delirtiyor!!!

   Geçenlerde “Seven Pounds”u (Dilimize “Yedi Yaşam” olarak çevrilmiş) filmini izledim. Hikayeyi anlatıp işin tadını kaçırmayacağım ama şu kadarını söyleyeyim; Yaşamaya devam edebilmeniz için ihtiyacınız olan ve çok zor bulunan bir şeye sahip birinin gizli gizli sizi izlediğini, sabah evden çıkarken apartman görevlisi ile aranızda geçen diyalogdan tuvalette yaptığınız telefon konuşmasına kadar her şeyi duyduğunu hayal edin. Ve bu kişinin gözlemlerinden yola çıkarak o şeyi size verecek ya da ölüm fermanınızı imzalayacak olduğunu…

    İşte sevgili dostlar, burası yazının “durma” noktası. Burada durup “kendimize bakıyoruz: Çevremizdeki insanları ne kadar umursuyoruz? Aceleyle bir yere yetişmeye çalışırken yanımızdan geçen kişinin yüzündeki mutsuzluğu ne kadar fark edebiliyoruz?

     Gerçekçi olmam lazım; cevapların çok da iç açıcı olmadığının farkındayım ama yine de bardağın dolu tarafından bakarak günü kurtarmak istiyorum: İnsanların bir ruha sahip olduklarını dâhi unutabildikleri bir dönemde eğer siz bu soruları kendinize sormak için yaşamınızdan birkaç dakika çaldıysanız benim için yeterince “iyi” birisiniz.