10 Şubat 2014 Pazartesi

YENİ PROFİL RESMİMİN HİKAYESİ

Sosyal medyadan kimi zaman şikayet etsek de hayatımızın vazgeçilmezlerinden biri oldu. Bendeniz biraz önce Facebook profil fotoğrafımı değiştirdim. Buradan da paylaşmak istedim yeni halimi. Zira bence şu sıralar aklımda, kalbimde olan biten ne varsa özetliyor.
Biraz hınzır, biraz hüzünlü, biraz kararsız, biraz çekingen ve biraz şımarık hissediyorum. Aşağıdaki fotoğrafın tüm bunları barındırdığı kanaatindeyim.



Bu fotoğrafın hikayesine gelince. Efendim geçenlerde kadına şiddete karşı bir kampanyada poz verdim. Bir çok isimle birlikte. Yakında o fotoğraflar ortaya çıkacaklar. Elimizden geleni yaptık çok güzel bir ekiple çalıştık ve her gün gazetelerde gördüğümüz "acı"ların üzerini biraz olsun çizmek istedik. Hemen "Bu pozlarla kadına şiddetin ne alakası var?" demeyin ve okumaya devam edin lütfen...

Çekimden sonra ben kamerayı görünce biraz fazla(!) şımardığım için fotoğrafçı arkadaş çekmeye devam etti. Bu fotoğrafları sizler için çektirdim. Annem birkaçını bastırıp evin duvarlarına asmak istiyor o ayrı. Ah anne ah...Milliyet'te yazarken minik imza fotoğrafımı da keser saklardı. sanırım bu huyundan hiç vazgeçmeyecek hiç!:)





9 Şubat 2014 Pazar

EN SEVDİĞİM DÖVME

En sık duyduğum sorulardan biri "En sevdiğiniz dövmeniz hangisi?. Açıkçası sayıları epey fazla olduğundan seçmekte zorlanıyorum. Ama galiba en sevdiğim dövmem altta fotoğrafını gördüğünüz .



Kendisi tam ensemde yer almakta. TV8'de işe başlamadan önce Milliyet Gazetesi ile yollarımı ayırmak zorunda(!) kaldığım zaman yaptırmıştım. Ogün kafamda şu sorular vardı: "Bundan sonra ne olacak?" , "Nasıl para kazanacağım?", "Anneme ne diyeceğim?", "Bu yaşta sil baştan olur mu?" gibi...Ve kendime çok kızıyordum çünkü başarısız, işe yaramaz ve yeteneksiz hissediyordum.

Bir süre hem de çok kısa bir süre sonra ne oldu bilin bakalım? TV8 ile yollarım kesişti ve şu an yapmakta olduğum işe başladım.
 Çocukluğumdan beri anneannemden annemden hep "Her şerde bir hayır vardır" lafını duyarım.Anlamını düşünmezdim bu cümlenin. Ama artık biliyorum.

Ensemde de yazılı olduğu gibi. Her son bir başlangıç. Şu an hayatınızda bir şeyler bitiyor olabilir. Buna üzülmeyin. Ayrılmak zorunda kaldığınız yer, kişi, durum, mekan her ne ise çok daha iyisi, sizin için çok daha "doğru" su yakında hayatınıza girecek. Tüm bu olan bitenler bunun işareti. Sadece biraz sabır gerek...
Kendinize ve en çok da sizi yaratana güvenin. Endişelerinizden arındığınız an o "yeni kapı" karşınızda belirecek...Test ettim onayladım efendim:) 







8 Şubat 2014 Cumartesi

ESTETİK MACERALARIM BÖLÜM 1









Nasıl ama fotoğraf sizi korkuttu değil mi?

Konuya pat diye girmek en iyisi:) Efendim, hani bazı kadınlar vardır illa aynı kuaföre gitmek isterler. Başka biri saçlarına dokunursa rahatsız olurlar, alışkanlıklarına çok fazla bağlıdırlar ya. Bendeniz onlardan değilim. Her zaman değişik olana karşı büyük bir ilgi duydum (Dövmelerden belli zaten) 
Biraz da gözü karayım. Uzun uzun düşünmeden, bazen sonunu hesap etmeden karar verir uygularım. Bugüne kadar başıma büyük bir dert açmadım sanırım şansılıyım. Her neyse TV8'de Aramızda Kalsın programını bence partnerim Salih Keçeci'nin sohbetini izleyenler biraz sonra anlatacağım konuya zaten vakıflar sadece detayları bilmiyorlar. Bu blogu şans eseri okuyanlar ise şu an öğreniyor. 
Bundan birkaç hafta önce estetik Emel Acar'ı konuk ettik. Çok güzel bir kadın. Ben daha önce canlı görmemiştim ama fotoğraflardan bir farkı olmadığını söyleyebilirim. Lafı uzatmayalım, Emel hanım beni en az kendisi kadar güzel bir kadınla Pervin Dinçer ile tanıştırdı.
Onu tanıyan tanıyor çok anlatmama gerek var mı bilemiyorum ( Arama motoruna adını yazın ve eserleri görün) bakın aşağıda fotoğrafımız da var:)





Pervin ile tanıştıktan sonra hayatımda birçok şey değişti. Öncelikle asırlardır(Tamam biraz abartıyorum) yaptırmadığım cilt bakımı olayına girdim. Maskeler, nemlendiriciler. Sonra da biraz botox...




Yukarıda elinde iğne ile göreceğiniz sarışın güzel hanımefendi ise Hande hanım. Ben ona şaka olsun diye "Sadist Hande" diyorum. Kendisi iğne ile hastalarına yaklaşmayı pek seviyor! Ancak hemen söyleyeyim: Eli inanılmaz hafif...
Hani programda "Sana ne oldu da güzelleştin?" diyorsunuz ya arkasında böyle bir ekip var. Bilin istedim...

1 Şubat 2014 Cumartesi

BENİM BİR DOSTUM VAR

    Benim hayvanlara karşı duyarlılığımı bilen biliyor. Bu konu açıldığında kimi zaman konuşmakta zorlanıyorum kimi zaman ise “haddinden fazla” konuşuyorum.
    Birçok kişinin aklından “Önce insan!” cümlesinin geçtiğinin de farkındayım. İnanın bana bu çok uzun bir tartışma konusu. Bana göre mesele “canlılar”. Yani hiçbir canlı bir diğerine eziyet etme hakkına sahip değil. Bunun sıralaması yok.
    Geçenlerde Erol Günaydın’ın kızı sevgili Günfer Günaydın’dan bir mail geldi. Beni “Bana Göz Kulak Ol” derneğinin çalışmalarından haberdar etmek istemiş. İyi ki de etmiş.
    Aşağıda göreceğiniz kısa film yunusların esaretini ve tatillerde kendimizi biraz olsun eğlendirmek amacıyla gittiğimiz yunus parklarının aslında onlara ne yaptığını anlatıyor.
    Kısa ama insanı sarsan bir film. Katkıda bulunan “ünlü” isimlere buradan ben de teşekkür etmek istedim…


YETERİNCE İYİ MİYİZ?

    

Bence dünyanın cevaplaması en güç sorularından biri yukarıda okuduğunuz. Kim kendisi için “Ben kötüyüm” der ki? Hangimiz içimizdeki karanlık yanı kabul ediyor ki?

    Hadi ettik diyelim sonrasında hemen mazeret bulmaya çalışmıyor muyuz? “Dedikodu yapıyorum çünkü değer verdiklerim beni incittiler ve insanlara güvenmiyorum” ya da “Sinirliyim çünkü bu trafik (Parasızlık, kalabalık, alt komşu… buraya dilediğiniz mazereti yerleştirebilirsiniz) beni delirtiyor!!!

   Geçenlerde “Seven Pounds”u (Dilimize “Yedi Yaşam” olarak çevrilmiş) filmini izledim. Hikayeyi anlatıp işin tadını kaçırmayacağım ama şu kadarını söyleyeyim; Yaşamaya devam edebilmeniz için ihtiyacınız olan ve çok zor bulunan bir şeye sahip birinin gizli gizli sizi izlediğini, sabah evden çıkarken apartman görevlisi ile aranızda geçen diyalogdan tuvalette yaptığınız telefon konuşmasına kadar her şeyi duyduğunu hayal edin. Ve bu kişinin gözlemlerinden yola çıkarak o şeyi size verecek ya da ölüm fermanınızı imzalayacak olduğunu…

    İşte sevgili dostlar, burası yazının “durma” noktası. Burada durup “kendimize bakıyoruz: Çevremizdeki insanları ne kadar umursuyoruz? Aceleyle bir yere yetişmeye çalışırken yanımızdan geçen kişinin yüzündeki mutsuzluğu ne kadar fark edebiliyoruz?

     Gerçekçi olmam lazım; cevapların çok da iç açıcı olmadığının farkındayım ama yine de bardağın dolu tarafından bakarak günü kurtarmak istiyorum: İnsanların bir ruha sahip olduklarını dâhi unutabildikleri bir dönemde eğer siz bu soruları kendinize sormak için yaşamınızdan birkaç dakika çaldıysanız benim için yeterince “iyi” birisiniz.