20 Ocak 2015 Salı

FARKINDA OLMASAK DA BİRÇOĞUMUZ BAĞIMLIYIZ



Feyza Bayraktar benim lise arkadaşım. Birçoğunuzun başına geldiği gibi zaman içerisinde koptuk...Ancak Feyza'nın mesleği bizi yeniden buluşturdu. Kendisi psikolog, özellikle de yeme bozuklukları üzerine uzman. "Yemek ya da yememek" adında bir de kitabı var.  Hem hastası hem de arkadaşı olarak size söyleyeceğim şu: Hani hayatınızdan bir şeyler düzgün gitmediğinde kendinizi buzdolabını önünde ya da en yakın pastanede buluyorsunuz ya. Bu kadın sizi o 'beladan' kurtarıyor.

* Yemek de tıpkı alkol, sigara gibi bir bağımlılığa dönüşebilir mi?
Evet. Aslında yemeklerin özellikle de şeker ve karbonhidrat ağırlıklı olanların biyolojik olarak bağımlılık yapma özellikleri var. Yani marketlerde en sevdiğiniz bölümün abur-cuburlar olması tesadüf değil. Bu gıdalar yedikten sonra kişisel kısa süreli rahatlama sağlıyor. Bazı kişiler bu rahatlama duygusunu hayatın olumsuzluklarına karşı bir çeşit tedavi şekline getiriyorlar. İşte patronunla mı kavga ettin bir gofret ye ya da erkek arkadaşından mı ayrıldın doğru pastaneye gibi.
* Yeme bağımlısı olduğumuzu nasıl anlarız?

Yukarıda anlattığım belirtiler varsa öyle olma ihtimaliniz yüksek. Yani moralinizi düzeltmek için karbonhidrata yöneliyor ve bir noktadan sonra karşı koyamıyorsunuz. Tabaklarca makarna yemek, kocaman bir pastayı tek başına bitirebilmek gibi..Yardım almanız da fayda var.
* Kadınlarda daha çok görülen bir durumdan bahsediyoruz sanırım...
Aslında bu durum erkeklerde de çok sık görülüyor ama kadınlar yardım almaya geliyorlar. Yani bunun bir rahatsızlık olduğunu daha rahat kabul ediyorlar. Problem ergenlik çağlarında başlıyor. hasta yaşı ortalamamı istersen şöyle diyebilirim 20-30 arası.
* Eskiden sıfır beden modaydı. Suyla beslenen mankenler haber olurdu. Ya da yedikten sonra kusan kadınlar vardı aklımızda. Yeme bozukluğu sadece bu örneklerden ibaret değil oysa....

Bozukluğun sadece yemek yedikten sonra kusma olarak algılanması işin ciddiyetini biraz hafifletiyor. Oysa o kadar çok çeşidi var ki. Öncelikle şunu söyleyeyim. Kişinin kilosuyla ilgisi yok meselenin. Yani "normal" biri de yemek bozukluğu yaşıyor olabilir. Burada bakacağımız nokta yiyecekle ilişki. Yemek yemenin o kişinin hayatında ne kadar odak noktada olduğu. Biraz örneklemek gerekirse. Kişi normal kilodaysa ancak ısrarla kendisini kilolu görüp diyet yapıyor, vücudunu sporla aşırı yoruyorsa ve gün içerisinde sürekli kalori hesabı yapıyorsa ortada bir bozukluk olduğu aşikar. Sürekli tartılan, kilo almaktan inanılmaz korkan, müshil ilaçları alan ve çıkan her yeni zayıflama ürününe mutlaka sahip olan kişiler içinde bu geçerli. Ayrıca kişi kilo verince hayatının tamamen değişeceğini düşünüyor ve tüm planlarını tartıdaki rakam üzerinden yapıyorsa da destek almalı.
* Peki ne yapalım? Yani ben bu saydığın özelliklere sahip o kadar çok kişi tanıyorum ki...Beden size cevabı veriyor aslında. Bir kere gerçekten aç olmadan yemek yememeye gayret edelim. Bence en iyi başlangıç durum tespiti yapmak. Yani bir yemek günlüğü edinmek. Hangi duygularla yemeğe yöneliyorum. Hangi hislerimi rahatlatmak için abur-cubur bölümündeyim...Kendinizi dinleyin ve cevapları not edin. Bu, farkındalık kazandıracaktır. Aslında mesele yenilen şeyi lezzeti değil sadece verdiği rahatlama duygusu. Bu duyguyu başka yollardan da elde edebilirsiniz. Hafif tempolu bir yürüyüş, masaj, ılık bir duş gibi. Yeme isteği kriz halinde geldiğinde kendinizi biraz oyaladığınızda göreceksiniz ki o çikolatayı gerçekten yemek istemiyorsunuz. Ancak şu da mühim; kişi kendi kendine  durumla baş edemiyorsa mutlaka bir yardım almalı. Psikolog ile görüşmeli.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder