HER AY YAYIMLANAN "KAFA" DERGİSİNDEKİ YAZILARIMDAN BİRİ...
Sabah kalktım portakal suyumla (sağlıklı yaşama hadisesine tutulanlardan
biriyim) bilgisayarın başına geçtim. Otomatik olarak, evet hiç ama hiç
düşünmeden Facebook’u açtım. Mesajlar bölümü dolmuş. Çoğu sevgi ve iyi niyet
dile getirme amaçlı yazmış ama arada hayatında en nefret ettiği kişinin ben
olduğumu söyleyen, saçlarımdan, dövmelerimden, ses tonumdan nasıl tiksindiğini
özene bezene anlatanlar var… Gülümsedim. Portakal suyundan bir bardak daha
içsem fena olmaz…
Gelelim kafamdaki soruya: Sosyal medya bize hiç karşılaşmadığımız, öksürüğünü duymadığımı, sessizliğine şahit olmadığımız, kokusunu içimize çekmediğimiz bırakın bütün bunları göz göze dahi gelmediğimiz birine hakaret etme hakkını verir mi? Biz hep böyle saldırgan mıydık yoksa sosyal medya ile ulaşabildiğimiz sözüm ona “ünlü”lerin varlığı içimizdeki canavarı mı ortaya çıkardı?
Hemen hemen her gün hakaret mesajları alan biriyim. Yalnız değilim. İnsanlar “kötü şeyler söyleniyorsa başarılısın” diyorlar, sakinleşiyorum ama itiraf edeyim içim içimi yiyor. Demin yazdığım sorunun cevabını almak istiyorum.
Neden? Neden hayatımızda somut bir varlığı bulunmayan bir insana nefret gibi çok kuvvetli ve bence değerli bir hissi duyarız? Bizi o hiç tanımadığımız insana bunları yazmaya ne iter?
BU KADAR MI MUTSUZUZ KİMLİKLERİMİZDEN?
Yapı itibariyle kıskanç biriyim. Kendimle de çok barışık sayılmam. Komplekslerim var, gırla… Yolda yanımdan geçen güzel kadını süzer içimden bir kusur ararım, eski erkek arkadaşımın yeni kız arkadaşı için hiç iyi dileklerde bulunmuyorum… Bunların hepsi tamam ama bir gün dahi aklıma sırf ulaşabiliyorum diye bir “ünlü”ye (ünlü olma meselesi çok daha uzun bir yazı konusu. Kime göre neye göre ve neden "ünlü") ana avrat sövmek gelmedi. Ben mi anormalim?
Yazının sonunda tekrar soruyorum: Biz ne ara bu kadar nefret dolu bir toplum olduk? Ne ara bize benzemeyen, farklı olanı sorgusuz sualsiz yok etme içgüdüsü geliştirdik? Neden anlamaya çalışmak yerine yok etmenin daha kolay olduğunu zannediyoruz? Bu kadar mı korkar olduk kendimizden? Ruhumuzdan ve en çok da KAFA’larımızdan??
Gelelim kafamdaki soruya: Sosyal medya bize hiç karşılaşmadığımız, öksürüğünü duymadığımı, sessizliğine şahit olmadığımız, kokusunu içimize çekmediğimiz bırakın bütün bunları göz göze dahi gelmediğimiz birine hakaret etme hakkını verir mi? Biz hep böyle saldırgan mıydık yoksa sosyal medya ile ulaşabildiğimiz sözüm ona “ünlü”lerin varlığı içimizdeki canavarı mı ortaya çıkardı?
Hemen hemen her gün hakaret mesajları alan biriyim. Yalnız değilim. İnsanlar “kötü şeyler söyleniyorsa başarılısın” diyorlar, sakinleşiyorum ama itiraf edeyim içim içimi yiyor. Demin yazdığım sorunun cevabını almak istiyorum.
Neden? Neden hayatımızda somut bir varlığı bulunmayan bir insana nefret gibi çok kuvvetli ve bence değerli bir hissi duyarız? Bizi o hiç tanımadığımız insana bunları yazmaya ne iter?
BU KADAR MI MUTSUZUZ KİMLİKLERİMİZDEN?
Yapı itibariyle kıskanç biriyim. Kendimle de çok barışık sayılmam. Komplekslerim var, gırla… Yolda yanımdan geçen güzel kadını süzer içimden bir kusur ararım, eski erkek arkadaşımın yeni kız arkadaşı için hiç iyi dileklerde bulunmuyorum… Bunların hepsi tamam ama bir gün dahi aklıma sırf ulaşabiliyorum diye bir “ünlü”ye (ünlü olma meselesi çok daha uzun bir yazı konusu. Kime göre neye göre ve neden "ünlü") ana avrat sövmek gelmedi. Ben mi anormalim?
Yazının sonunda tekrar soruyorum: Biz ne ara bu kadar nefret dolu bir toplum olduk? Ne ara bize benzemeyen, farklı olanı sorgusuz sualsiz yok etme içgüdüsü geliştirdik? Neden anlamaya çalışmak yerine yok etmenin daha kolay olduğunu zannediyoruz? Bu kadar mı korkar olduk kendimizden? Ruhumuzdan ve en çok da KAFA’larımızdan??
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder